İğde ağacının altındaki duvarda oturmuş ayaklarımı sallarken buldum kendimi, dizlerimde yara kabuklarım, vakit öğleden sonra sanırım, akşam serinliğine çeyrek var gibi bir hava, bir kaç çocuk amaçsız oturmuş, dertsiz tasasız gülüşüyoruz yanılmıyorsam. Az sonra annem balkona çıkıp beni göremeyecek evin önünde, adımı bağıracak bir kaç kez, kalbim kuş gibi atacak koşarak evinin önüne gideceğim, yan binanın alt sokağa komşu duvarından atlayıp. Buradayım diyeceğim. '' Evin önünden ayrılma!''
Peki deyip az sonra yeniden kaybolacağım tabi, oğlan çocuğu edasında küçük kara bir kızım ben çünkü. Boruyla külah üfleyen,misket yuvarlayıp, futbol oynayan,ağaçlara çıkan, çatılarda gezen, bisiklet cambazı, dizleri, dirsekleri her daim yaralı yaramaz, cahil cesaretli, korkusuz bir küçük kız.
Pileli elbiseleriyle ip atlayan, saçlarında her daim çiçekli tokalar, pembe seven, oyuncak fincanlarıyla birbirlerine beş çayına giden kızlar var bir de kucaklarında oyuncak bebekleri, kollarında çantalarıyla.Kıyafetlerini hiç kirletmeyen, yara kabuğu olmayan kızlar.Benim hiç pembe elbisem olmadı hatırladığım, olduysada giymedim, giymezdim.Mavi şort ve bebe mavisi cırtlı ayakkabı ikilisini hatırlıyorum en çok.
Annelerinin eski makyaj malzemelerini oyuncak eden, yanaklarına allık süren kızlardan olamadım ben hiç. Benim yanaklarım kendiliğinden allıklı o zamanlar, sokakta teyzeler yolumu çevirip tüü bu yaşta makyaj yapmış deyip suratıma tükürüyorlar, şaşırıyorum! Ben mi? Diyorum sen tabiki diyorlar kim olacak başka! Hayır diyorum yapmadım, inandıramıyorum.
Teyzeler de bir tuhaf hatırladığım kadarıyla o yıllarda. Şimdi düşününce komik gelen bazı cümleler var aklımda :)
'' Çocuklar kahve içmez! Arap olursun ''
Ee ben zaten karayım daha ne kadar kararabilirim diye düşünüp ürküyorum :)
"Çocuklara cin, peri hikayeleri anlatılıp korkutulur'' falan bir de hani, vampir varmış demişlerdi hiç unutmuyorum, kuzenimin okuluna gitmiştik, ben de onlarla birlikte okulda kalmak istemiştim dört,beş yaşlarındaydım sanırım,tavan arasında vampir varmış küçük çocukları yiyormuş. Gördüğüm tek vampir resmini canlandırdım tabi gözümde..Masal kitabına çizilmiş siyah elbiseli Haydar amcaya benzeyen uzun dişli, göz altları morarmış biri,babaannemlerin kapı komşusu Haydar amca,yıllarca korkmuştum ondan bu sebepten.
'' Kızlar sıkılıyorum demez! Koca istiyorum demektir. '' Ne ahlaksız, aşağılayıcı bir cümle oysa. Küçücük çocuğa söylenecek bir şey mi?
'' Kızlar sokakta oynamaz, evde oturup seccade işler, ev işi yapar.'' gibi gibi şeyler işte..
Oysa ben mavi seven bir kızım. O dedikleriniz pembe seven kızlar için geçerli. Cinsiyetçilik böyle bir şeymiş.O zamanlar daha yaygınmış sanırım çocuklara cinsiyetçi yaklaşmak, yetiştirmek. Aslında önce insan yetiştirdiğinin farkında olabilseymiştik...Ben kendi adıma şanslıyım tabi bu anlamda ailem konusunda.
Sokaktaki teyzeler bile söz sahibiymiş komşu çocuklar üzerinde o da ayrı saçma tabi.Sen oturup saçma sapan konuşacaksın ilkokul diplomanla, benim çocuğumun psikolojisini, ahlakını bozacaksın.Tabi herkesin herkesin evine çat kapı girebildiği dönemler o dönemler. Biraz haddinden fazla bir samimiyette olunca herkes herşeye karışma hakkına sahip gibi,çizgiler pek yok.İyi tarafları da var o dönemki komşulukların tabi de.Mesafeler eksikmiş biraz.
Konu nereden nereye geldi şuan. Neyse..
Hanımeli kokulu sokaktan okula yürüdüğümüz yol, parka komşu okul bahçesi.Bebeklik arkadaşlarımla birlikte gidip geldiğimiz Kocatepe ilkokulu hepsi dün gibi geldi.Havayı, rüzgarı, güneşi bile hissettim sevgili İlkayın bu yazısını okurken. Onun yorumlarında başlayıp burada devam ettim yazmaya,çok teşekkür ederim ilham için. Şimdi bir çocukluk fotoğrafı bulup onu da eklemem gerek sanki ama uzunca bir süre arayıp bulamadım eski fotoğrafların bulunduğu kutuyu,yer değiştirmiş taşınırken.
Kağıttan Dünyam takip etmeyenleriniz varsa, yazılarını sevdiğim ve gördüğünüz gibi ilham kaynağı bir arkadaşım kendisi,bloğunu mutlaka ziyaret edin.
Ben teşekkür ederim ilham olduğun ve güzel yorumun için :F
YanıtlaSilBen de aynıydım. Hâlâ da pembeyi sevmem, mavi hastasıyım. Çocukken oynamayı çok severdim, yeri geldiğinde dövüşürdüm.
YanıtlaSilHaydar Amca kısmı gülümsetti. Çocukken insanın hayal gücü ayrı seviyede oluyor. :)
Akrabalar hâlâ her şeye karışıyor, komşuluk bitti de akrabalık da bitseydi iyi olurdu. :)))
Çok samimi bir paylaşım olmuş, ilgiyle okudum. :)
Hahah ben de kavgacı bir tiptim, annem eve kapatmıştı beni bir keresinde çocukları dövüyorum diye bir kaç gün ev hapsine çarptırılmıştım:) Sorma ya Haydar amca yüksek duvarlı bahçe kapısından çıkacak diye aklım çıkıyordu bir zamanlar. Akrabaları seçebiliyor olsaydık güzel olurdu bak,bitmez çünkü :)
Silçok tatlı, bunlardan hep yazsan yaa :)
YanıtlaSilYazarım tabi neden yazmayayım ilham verin yeterki :)
SilBana beni anlatmışsın :) Fark sadece bisikletimin olmayışı :) Harika bir yazıydı. Çok teşekkürler. İlkay arkadaşıma da uğradım. Kaynak yazı beni de çocukluğuma götürdü. Ve henüz dönemedim :)
YanıtlaSilBiliyorum işte var bir benzerlik, frekanslar ondan bu denli tutuyor kalp kalp :) Beğenmene çok sevindim. İlkayın yazısı çok kısa olmasına rağmen çok etkiliyor insanı dimi, görünmez bir kapı aralanmış gibi hissettim çocukluğuma :F
SilGüzel bir çocukluk ve olmazsa olmazı mahalle teyzeleri... Neler çekmedik ki o teyzelerden.. Bir de iğde ağacı bizim sokağımızda da vardı iğde ağacı, kokusu burnumda.
YanıtlaSilEvet maalesef akran zorbalığı diye bir şey var, ve çocuklar çok acımasız olabiliyor bazen gerçekten :(
YanıtlaSilYa evet mis gibi kokar anılarada sinmiş o kokular, hanımeli, iğde, leylak hepsi birşeyler getiriyor sanki kokladıkça :)
YanıtlaSilVampir Haydar Amca :)
YanıtlaSilO kadar çok benziyordu ki inanamazsın direk eşleştirdim ben de demek ki doğruymuş Haydar amca vampirmiş dedim.
YanıtlaSil